Türkiye Afganistan’da Nasıl Bulunmalı?

Afganistan’daki gelişmeler gündemdeki yerini ciddi olarak korumaya devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden’ın çekilme kararının ardından, “Şimdi Afganistan’da neler olacak” sorusu herkesin cevabını aradığı soru oldu. Türkiye de 20 yıldır orada ama bu zamana kadar muharip olarak görev yapmadı. Sadece eğitim faaliyetleri yürüttü. Şimdi ise Haziran’daki NATO Zirvesi’nin ardından Afganistan, ABD-Türkiye ilişkilerinde diğer sorunların önüne geçti. Hatta diğer problem başlıklarının konuşulması sanki zımnen Afganistan’daki görüşmelerin sonucuna bağlanmış durumda.

2 trilyon doların üzerinde para harcayan, 2500’ün üzerinde askerini kaybeden Amerika, Afganistan’dan çıkıyor ama ülkenin kalbi konumunda olan Kabil Havalimanı’nın güvenliğinin Türkiye tarafından sağlanmasını istiyor. Bu konu gündeme geldiğinde birçok kimsenin verdiği ilk tepki, “ABD ile aramızdaki sorunların çözümü sadece Afganistan’a bağlıysa, bunu sağlamak çok basit” şeklinde oldu. Ancak zaman ilerledikçe ilk günlerdeki olumlu havanın yerini daha itidalli yorumlar almaya başladı.

Diğer taraftan Türkiye’yi Afganistan’da başat bir rol almaya davet eden ABD’nin bunu ne karşılığında talep ettiğinin ipuçları da ortaya çıkmaya başladı. Her ne kadar Dışişleri Bakanlığı Amerika’nın Afganistan’da doğrudan kendi adına ve bağlı STK’ları için çalışanların Türkiye’ye kabul edilmesi talebine karşı açıklama yapsa da görüşmelerin merkezinde bu konunun olduğu net olarak anlaşılıyor. Yani ABD adamlarına sahip çıkıyor. Bunu yaparken de riski tamamen Türkiye’nin üzerine yıkmak istiyor. Bilindiği gibi Türkiye 1 Mart 2003’te Meclis’in tezkereyi reddine rağmen İncirlik’in aktif olarak kullanılmasına onay vermişti. Aynen o gün yaptığı gibi bugün de bir taraftan göçmen kabul etmeyeceğini söyleyip, diğer taraftan geliş yollarını açarsa işte o zaman sosyal ve siyasi riskin tamamını üstlenmiş olur. Taliban’ın Afganistan’da son günlerde çeşitli eyaletlerin önemli şehirlerini ele geçirmesinin ardından, 3 milyona yakın insanın ülkeden ayrılabileceğinin söylenmesi zannediyorum riski tarif etmek için yeterli olur. Bu insanların tamamının Türkiye’ye geleceğini söylemiyorum ama çoğunluğunun yönünü Türkiye’ye çevirdiğini tahmin etmek için öyle derin analizler yapmaya da gerek yok.

Bunun yanında Türkiye’nin Afganistan’da bulunma hedefleri içinde ABD ile arasındaki ilişkileri düzeltmek dışında siyasi bir hedef var mı diye bir soru da akıllara geliyor. Bu noktada şunu söylemekte fayda var; Türkiye’nin hangi etnik kimlik olursa olsun Afganistan halkı nezdinde pozitif bir algısı var ve bu bizim için çok önemli. Bu açıdan bakıldığında Türkiye daha önce İngiltere’nin, Rusya’nın, son olarak da ABD’nin silahla ile elde etmeye çalıştıkları ama başarmadıkları hedefi yumuşak gücü sayesinde tarihi süreç içinde başarmış. Bugün coğrafi zorluklarının kendisine sağladığı, “İmparatorlukların mezarlığı” tanımını bütün ihtişamıyla taşıyan Afganistan’da tarihi ilişkilerin verdiği güç ile önemli bir yer edinmiş olan Türkiye’nin, girift olduğu kadar da riskli olan bir coğrafyada bu pozitif havayı ABD ve NATO için riske etmesi doğru bir politika olarak görünmüyor.

Ayrıca bir de Türkiye’nin Taliban’la görüşmesi konusu üzerinde çeşitli uç değerlendirmeler yapılıyor. Eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun doğrudan görüştüğü, mevcut Biden yönetimin ülkeyi terk ederken muhatap aldığı, Çin Dışişleri Bakanlığı’nın heyet olarak kabul ettiği, Rusya’nın her adımını dikkatlice takip ettiği, İran’ın Tahran’a davet ederek yol haritası belirlemeye çalıştığı, Avrupa Birliği ülkelerinin öngörüde bulunurken onlarsız bir Afganistan’ı konuşmadığı, Pakistan ile olan yakınlığını bilmesine rağmen Hindistan’ın bile görüşmek için zemin kolladığı bir ortamda Türkiye Taliban’la görüşmesin diyenlerin tezleri ideolojik saplantılardan öte bir bakış olmuyor. Türkiye Taliban ile elbette görüşmeli ama Afganistan’da arabulucu bir rol üstlenmelidir. Son gelişmelerle birlikte çok zor ve karmaşık dönemler geçiren Afgan hükümetinin de aslında buna ihtiyacı var. Diğer ülkelerin bu konuda halk ve gruplar nezdinde bir güvenilirliği yoktur. Türkiye işte bu gücünü doğru kullanmalı ve bölgesel ve küresel barışa katkı yapmayı hedeflemelidir.

Bununla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kabil Havalimanı’nın güvenliği için Pakistan ve Macaristan ile ortak hareket etme hedefinin, bu ülkeler nezdinde çok da kabul görmediği söylenebilir. Dikkat edilirse ABD de bu teklif hiç dile getirilmemiş gibi davranıyor. Bütün risklerin Türkiye tarafından üstlenilmesini talep ediyor. Türkiye üzerinden Çin’i, Rusya’yı kontrol edebileceğini düşünüyor. Yani Afganistan’da Türkiye’ye jandarma rolü vermek istiyor. Türkiye’nin kendi ülke konumunu Büyük Ortadoğu Projesi ile her türlü tehditle karşı karşıya bırakan ABD, şimdi ise Türkiye’ye NATO içindeki pozisyonun Afganistan’da alacağın tutuma bağlı mesajı veriyor.

Sonuç olarak dünyadaki süper güçler dâhil hiçbir ülkenin gücü sınırsız değildir. İngiltere’nin tutunamadığı, Sovyetler Birliği’nin sonunu getiren, ABD’nin 20 yıl sonra kayıplarla çıkmak zorunda kaldığı bir coğrafyada gücümüzü kantara çıkarmaya gerek yok. Güçlü ülkeler gücünün nerede başladığını ve nerede bittiğini bilen, buna göre stratejiler yürüten ve üreten ülkelerdir. Bu değerlendirmeden bir zafiyet yorumu çıkaranlar olursa, onları da duyguları akıllarının önünde gidenler olarak sınıflandırmak gerekir. Türkiye kendi kararlarını, kendi ihtiyaç duyduğu zaman ve zemine göre alabilecek potansiyelde bir güçtür. İşte Türkiye bu gücünün farkına vardığı takdirde hem bölgesel ve küresel hedeflerine ulaşabilir, hem de barışa katkı sunabilir.

Mustafa Kaya (Milli Gazete)

15.08.2021

Afganistan taliban

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Yukarı Çık