“Bir millet, içinde bulunduğu ortamın psikolojisinin dalgalarıyla olduğundan sağlıklı bir düşünüş içinde değil. Psikolojik dalgalar kitleleri savuruyor” diyor Ali Haydar Aksal Milli Gazete’deki yazısında. Yazmak için not aldığımı cümlelerin çoğunu buldum günümüze dair tespitler yaptığı yazısında. İnsanlığın kültürel, siyasal, ekonomik, psikolojik, tüketim gibi çok yönlü kuşatmalar altında karmaşa içinde olduğuna dikkat çekiyor. Ve daha önemlisi; insanlığın yaşadığı bunalımın farkında olmadığına dikkat çekiyor. “Göz kendini görmüyor ancak karşısındakileri ve dışındakileri görebiliyor. Ne ki öyle bir gerilim içindedir ki yaşadıklarına sabretmiyor, telâşlanıyor” diyor.
Devamını birlikte okuyalım. “Özellikle, kariyer yapma, makam edinme, tüketim ve mal edinme hırsı insanın aklını başından alıyor. Her şeyin en lüksünü arzuluyor. Böyle olunca da elinin altındaki olanakları kendisine yetmeyebiliyor. Bunun içinde dahasını istiyor. Günümüz koşullarında ticaret ve özel çaba ile bir yere gelmek için hem zaman hem güç hem emek gerekiyor. Örneğin siyasa alanına atılanlar veya onun olanaklarından yararlananlar bir yerlere çok daha çabuk, emeksiz ve çabasız gelebiliyorlar. Hayat tekdüze arzulanan yön üzere olmayabiliyor. Her insan tekinin dışında yaşanan farklı dünyalar var. Çıkarları, hırsları ve aşırılıkları sınır tanımamaya götürüyor. O zaman kendisine ait olmayanları elde etmeye çalışıyor. Bunu yaparken de başkasının hakkını gasp ediyor. Günümüz hayat anlayışında bu çok belirgin. Kimse kimsenin hakkını gözetmediği gibi başkasına ait olanı da pervasız ele geçirebiliyor. Bu elbette ki zulümdür. Milletin önünde bulunanların, ya da gücü ellerinde tutanların yaptıkları bunun en belirgin kanıtı. Çünkü bir millet topyekûn mazlum ise bunun bir nedeni olmalı. Demokrasi denilen oyunda kimse kimsenin hakkını gözetmiyor. Hak etmeyenler çok farklı yönetimlerle hak etmedikleri yerlerdedirler. Demokrasilerde niteliğe bakılmaz. Bir şeyi elde etmenin en önemli yolu ve yöntemi kulistir. Bu, para gücü olur, çevre gücü olur ya da başka bir yöntem. Sonuç olarak bir şeyi kendi birikimi, gücü ve yetenekleri değil farklı şeyleri devreye sokuyor. Demokrasilerde bir şeyi hak edene hakkı olanı verilmez. Yetenekleri olana hak ettiği görevleri verme söz konusu olmaz. Bir bilim insanı, bir bilge, bir büyük yetenek bunların karşısında kendine asla yer bulamayabiliyor. Yapılanlar bir yere gelmek isteyenin koşulları zorlamasıyla olur. Görev verme yönteminde liyakat ve yetenek aranır. O işi üstlenecek kimsenin durumuna bakılır. Yöneticilik basit bir durum değil. Sorumluluğu kaldırabilecek yetkinlikte olan seçilir ve tercih edilir. Bu İslâm düşünce geleneğinin bir tarzı. Bir yönetim tutumu.
Yöneticilik kitle psikolojisi ile yürütülemez. Adil ve soğukkanlı olmayı gerektiriyor. Batılı bir hayat anlayışının hayatımıza girmesiyle özümüzü ve değerlerimizi yitirdik. Hakkı ve adaleti yitirdik. İnsanlar yaşananlar karşısında biraz sabretseler ve dayanabilseler zaman içinde çok şeyi yaşayarak görebilecekler.Bir millet, içinde bulunduğu ortamın psikolojisinin dalgalarıyla olduğundan sağlıklı bir düşünüş içinde değil. Psikolojik dalgalar kitleleri savuruyor. Önlerinde yer alanlar da bu psikolojinin sonucu olarak bir yerlere geliyorlar. Dolayısıyla kişiler hak etmedikleri yerlere geliyorlar. Kişilerin acımasızlaşması, gözlerinin görmemesi, kararması kaçınılmazlaşıyor. Batı ruhlu siyasal hayatın hayatımıza girmesiyle büyük bir karmaşa ve kaos yaşanıyor. Bunun içinden de çıkılamıyor. Kaos kaosu doğuruyor. Batı ruhu baştanbaşa karmaşadır ve kaostur. Çünkü kendisini ancak böyle kamufle edebiliyor. Bir Müslüman için en önemli unsur hak, adalet ve kul hakkını gözetmedir. Bunlar hayata uyarlandığında sorunlar daha az olabiliyor. Zaman adil ve hakkı olanı ortaya koyar. Yeter ki sabırlı olunsun.”
Haftaya güzel konularla buluşuncaya kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.